TDK
Kıran
1. sıfat Kırma işini yapan (kimse):
Taş kıran işçiler.
2. isim
Bir topluluğun ve özellikle hayvanların
büyük bir bölümünü yok eden hastalık veya başka neden, ölet, afet:
"Kıranları ve zelzeleleri, feyezanları ve harpleri görmüşlerdir." - Sait Faik Abasıyanık
Kubbealtı
Kıran
i. (kır-mak’tan isim-fiil ekinin kalıplaşmasıyle kır-an)
1. Kırmak işini yapan nesne.
2. Öldürücü, toptan yok edici salgın hastalık veya olay: Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş (Atasözü). İkinci Sultan Mahmud yeniçeri kıranı başladığı zaman tavan aralarında saklanmak sûretiyle canını zor kurtarmış (Sâmiha Ayverdi).
Bunlara baktığımızda ortak özellikleri var. Ayrıca kıran kırana diye de ölümcül olmadığına kanıt ta var. Salgın yalnızca bir yer için tanımlanmışken pandemi birden çok veya tüm yer için tanımlanmış. Ayrıca;
kırmak, -ar
1. -i Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak:
Taşları kırmak. Bardağı kırmak.
2. -i İri parçalara ayırmak.
3. nesnesiz Belirli bir biçimde katlamak:
Forma kırmak.
4. -i Öldürmek, yok olmasına neden olmak:
Bu yıl soğuk, hayvanları kırdı.
5. -i Bir şeyin fiyatını azaltmak, indirmek:
"Firma verdiği teklif fiyatını son dakikada bir yüzde yirmi daha kırıyordu." - Haldun Taner
6. -i Tavlada karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak.
7. -i Vücut kemiklerinden birini parçalamak:
"Ayol, yapma, gel, düşüp bir yerini kıracaksın!" - Osman Cemal Kaygılı
8. -i Tahılı iri ve kaba öğütmek.
9. -e Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek:
"Ne tarafa doğru meyil varsa gidonu o tarafa doğru kıracaksınız ki bisiklet doğrulsun." - Burhan Felek
10. -i, mecaz Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranış karşısında bırakarak gücendirmek, incitmek:
"Bazen bir kelimenin, bir ses tonunun sevdiğimiz bir insanı kırdığını görürüz." - Mehmet Kaplan
11. -i, mecaz Yok etmek:
"Bir gündüz olsa belki bu derdi kıracağım / Yoksa bu sensizlikten artık çıldıracağım" - Enis Behiç Koryürek
12. -i, mecaz Gücünü, etkisini azaltmak:
"Birkaç gün evvel yağan yağmur sıcağı kırmamış." - Burhan Felek
13. -i, argo Kaçmak, uzaklaşmak.
14. nesnesiz, ticaret Değerinden düşük fiyata almak:
Bono kırmak. Çek kırmak.
Görüldüğü gibi gerçek anlamının dışında da kullanılmış.
kırgın
1. sıfat Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan.
2. zarf Gücenmiş, gönlü kırılmış bir durumda:
"Kırgın, usangın kalktı sabahın er saatlerinde." - Abbas Sayar
3. isim, halk ağzında Toplu ölümlere yol açan bulaşıcı hastalık.
Türkiye'de ölüm çok olmasa da gezegenimizde (dünyamızda) ölümlerle baş başa olan yerler var. Yine de öldürücü değil ona göre karşılık istiyorsanız
öñeri kocasalgın, topsalgın
pandemi
öñeri uluslararası salgın
pandemi
seçeneklerim var. Ancak ölümcüllüğüne de
öneri gerek.