
d'li olarak olacaktı.ingichka yazdı:Osmanlı zamanındaki imlâmızda DIr ma DA gibi ekler her kezde d'li olarak yazılıyordu. Hocalarımızdan işitenimce bu yazım özelliği imlâda kalıplaşmanın bir sonucu idi. Yani işde "işte", gitdi "gitti" olarak okunuyordu. Fakat Osmanlı zamanında eğitim almış keybir kişilerin konuşmalarında onların bu ekleri d'li olarak telaffuz ettiklerini duyabiliyoruz. Aynı şekilde bugün Azerbaycan Türkçesinde de her kezde d'li olarak yazılan bu ekler için keybir hocalar bunlar t'li okunuyor dese de bu ekler orada da t'li olarak okunuyor. Acaba bizdeki bu ünsüz uyumu Cumhuriyetten sonra ortaya çıkan bir durum mudur?
Sayın İngichka "yazı dilinin konuşma dili ile uyumlulaştırılması" adı altında gerçekleşen de budur. Sovyetler de bunu kendi topraklarında yaptı. Atatürkün bu konuda brilerince yanlış yönlendirildiğini düşünüyorum.ingichka yazdı:d'li olarak olacaktı.ingichka yazdı:Osmanlı zamanındaki imlâmızda DIr ma DA gibi ekler her kezde d'li olarak yazılıyordu. Hocalarımızdan işitenimce bu yazım özelliği imlâda kalıplaşmanın bir sonucu idi. Yani işde "işte", gitdi "gitti" olarak okunuyordu. Fakat Osmanlı zamanında eğitim almış keybir kişilerin konuşmalarında onların bu ekleri d'li olarak telaffuz ettiklerini duyabiliyoruz. Aynı şekilde bugün Azerbaycan Türkçesinde de her kezde d'li olarak yazılan bu ekler için keybir hocalar bunlar t'li okunuyor dese de bu ekler orada da t'li olarak okunuyor. Acaba bizdeki bu ünsüz uyumu Cumhuriyetten sonra ortaya çıkan bir durum mudur?
Okunduğu gibi yazılma diyorsunuz da benim sorum zaten "acaba okunuşta da bu ünsüz uyumu yok muydu?" şeklinde.Oktay D. yazdı:Bu yaŋlış yönlendirilme değildir. Yalŋızca "okunduğu gibi yazılma" ilkesince yapılan bir düzenlemedir. Öyle ki bağlaç olan dA bile ilk dönemlerde tA olarak da yazılırdı. Bu bir yazım uzlaşısıdır. İsterseŋiz öyle isterseŋiz böyle yaparsıŋız. Bugünkü yazım kuralları ne "okunduğu gibi yazılma" ilkesine tam uyuyor ne de "yazımda kalıplaşma" ilkesine uyuyor, arada bir şey olmuş (bu da 1980 sonrası tutumdur).
Benim kişisel görüşüm, Azerbaycan Türkçesindeki gibi "ünlü beŋzeşmesiniŋ" yazıya aktarılmamasıdır. Bu görüş, harf yeniliğine karşı bir tutum olmadığı gibi, onun yanlış ya da bunun doğru olduğuna dair bir sav da içermez. Yalŋızca "uzlaşı"dır. Benim bu uzlaşıyı seçmemiŋ nedeni ise diğer Türkçelerle uyumdan başka bir şey değildir. Ancak böyle yapmamak da uyumu bozmak elbette.
ingichka yazdı:Okunduğu gibi yazılma diyorsunuz da benim sorum zaten "acaba okunuşta da bu ünsüz uyumu yok muydu?" şeklinde.Oktay D. yazdı:Bu yaŋlış yönlendirilme değildir. Yalŋızca "okunduğu gibi yazılma" ilkesince yapılan bir düzenlemedir. Öyle ki bağlaç olan dA bile ilk dönemlerde tA olarak da yazılırdı. Bu bir yazım uzlaşısıdır. İsterseŋiz öyle isterseŋiz böyle yaparsıŋız. Bugünkü yazım kuralları ne "okunduğu gibi yazılma" ilkesine tam uyuyor ne de "yazımda kalıplaşma" ilkesine uyuyor, arada bir şey olmuş (bu da 1980 sonrası tutumdur).
Benim kişisel görüşüm, Azerbaycan Türkçesindeki gibi "ünlü beŋzeşmesiniŋ" yazıya aktarılmamasıdır. Bu görüş, harf yeniliğine karşı bir tutum olmadığı gibi, onun yanlış ya da bunun doğru olduğuna dair bir sav da içermez. Yalŋızca "uzlaşı"dır. Benim bu uzlaşıyı seçmemiŋ nedeni ise diğer Türkçelerle uyumdan başka bir şey değildir. Ancak böyle yapmamak da uyumu bozmak elbette.
Ya Türkiye Türkçesiyle aynı koldan lehçeler (Azerbaycan ve Türkmen Türkçesine) ne oldu?Engin yazdı:Ünsüz uyumu diğer birçok Türk dilinde de mevcut zaten. Bütün konulara ayrıntılı şekilde giremediğimiz için yalnızca konuyu açan arkadaşın örnek olarak sunduğu bulunma eki +DA ile geçmiş zaman eki -DI meselesine bakalım. Oğuz dillerinde yazıda görülmeyen ötümsüz biçimler Kazakça, Kırgızca, (Yeni) Uygurca, Tuvaca gibi dillerde görülmektedir. Aşağıda, yukarıda belirtilen her iki ek için Kazakça ile Tuvaca örnekler gösterilmiştir:
Kazakça
келді keldi "geldi"
бізде bizde "bizde"
кетті ketti "gitti"
баста basta "başta"
Tuvaca
келді keldi "geldi"
Кызылда Kızılda "Kızıl'da"
акты aktı "aktı"
аътта a'tta "atta"
Tuvacada ünsüz uyumu daha da belirgin, örneğin ilgi durumunun üç ünsüzlü biçimi vardır:
бөрүнүң börünüŋ "kurdun"
холдұң xolduŋ "elin"
аъттың a'ttıŋ "atın"
Bunun yanında çokluk ekinin hatta dört biçimi var:
бөрүлер börüler "kurtlar"
өмнер emner "emler, ilaçlar"
хөлдер xölder "göller"
инектер inekter "inekler"
a'ttıŋ sözünde köke ötümsüz ünsüzlü biçimin gelmesi kökün son seste ötümsüz ünsüz bulundurmasından kaylaklanmaktadır. Bu da benzeşmeden (assimilation) başka bir şey değildir.
Türkiye Türkçesindeki durum da buna benzerdir. Sonradan gelişen ünsüz benzeşmesi yüzünden bazı yörelerde, bazı şivelerde d- ile başlayan ekler ötümsüz ünsüzle biten sözlere geldiğinde t- hâlini almıştır. Sonuçta da yazıya aktarılmıştır. Bunda bir kötülük veya art niyet göremiyorum. Konuşma dili ile yazı dilinin yakın olmasını hatta olumlu buluyorum.
Daha sonra daha fazla vaktim olduğunda kaynak da ekleyeceğim.
Mesele Atatürk'ün Yahudi olup olmaması ya da Yahudiler gibi konuşupu konuşmamasıyla mahdud değil. Bütün bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının dili belirli bir kimsenin veya zümrenin şahsî fikirlerine göre tanzim edilmişse bu işte problem var.Oktay D. yazdı:Atatürk, Şemsi Efendi mektebinde okumuştur. Atatürk değil, ancak Şemsi Efendi ünlü Sabetaycılardandır ve onun adına kurulan okul, Sabetaycıların kurmuş olduğu ilk Fevziye mekteblerinden biridir. Bu nedenle Atatürk, ilkokulda Türkçeyi Sabetaycılardan öğrenmiş oldu doğal olarak, bunda suç aranmasında ben iyi niyet göremiyorum. Çünkü, Türkçenin öğretildiği bu Fevziye mekteplerinde Türkçe çarpıtılarak öğretilmiyordu, doğru öğretiliyordu. Tek farkı, belli ağız özelliklerini öğretmesiydi (Rumeli ağzı), bunda da kötülük aranması soñ derece ırkçılık örneği olur. Örneğin İzmir'de kurulmuş olan Sabetaycı kökenli okullarda da oranıñ ağız özellikleri öğretilmiştir. Sabetaycılar da Türkçeyi soñuçta çevresindeki ağızlı konuşmalardan öğrenmektedir.
Hem Atatürk (Yörük olan Zübeyde Hanım'a rağmen) Yahudi olsa ne yazar? Irkçılık yaparak nereye varılmak isteniyor? Görüyorum ki, Türk ulusu artık kapsayıcı ve kollayıcılığı çoktan bırakmış.
Le Qabaq yazdı:Ya Türkiye Türkçesiyle aynı koldan lehçeler (Azerbaycan ve Türkmen Türkçesine) ne oldu?Engin yazdı:Ünsüz uyumu diğer birçok Türk dilinde de mevcut zaten. Bütün konulara ayrıntılı şekilde giremediğimiz için yalnızca konuyu açan arkadaşın örnek olarak sunduğu bulunma eki +DA ile geçmiş zaman eki -DI meselesine bakalım. Oğuz dillerinde yazıda görülmeyen ötümsüz biçimler Kazakça, Kırgızca, (Yeni) Uygurca, Tuvaca gibi dillerde görülmektedir. Aşağıda, yukarıda belirtilen her iki ek için Kazakça ile Tuvaca örnekler gösterilmiştir:
Kazakça
келді keldi "geldi"
бізде bizde "bizde"
кетті ketti "gitti"
баста basta "başta"
Tuvaca
келді keldi "geldi"
Кызылда Kızılda "Kızıl'da"
акты aktı "aktı"
аътта a'tta "atta"
Tuvacada ünsüz uyumu daha da belirgin, örneğin ilgi durumunun üç ünsüzlü biçimi vardır:
бөрүнүң börünüŋ "kurdun"
холдұң xolduŋ "elin"
аъттың a'ttıŋ "atın"
Bunun yanında çokluk ekinin hatta dört biçimi var:
бөрүлер börüler "kurtlar"
өмнер emner "emler, ilaçlar"
хөлдер xölder "göller"
инектер inekter "inekler"
a'ttıŋ sözünde köke ötümsüz ünsüzlü biçimin gelmesi kökün son seste ötümsüz ünsüz bulundurmasından kaylaklanmaktadır. Bu da benzeşmeden (assimilation) başka bir şey değildir.
Türkiye Türkçesindeki durum da buna benzerdir. Sonradan gelişen ünsüz benzeşmesi yüzünden bazı yörelerde, bazı şivelerde d- ile başlayan ekler ötümsüz ünsüzle biten sözlere geldiğinde t- hâlini almıştır. Sonuçta da yazıya aktarılmıştır. Bunda bir kötülük veya art niyet göremiyorum. Konuşma dili ile yazı dilinin yakın olmasını hatta olumlu buluyorum.
Daha sonra daha fazla vaktim olduğunda kaynak da ekleyeceğim.
Bu bölümü gezen üyeler: Hiç bir üye yok ve 2 konuk