Sevan Nişanyan'ıñ
ağ günlüğünde yayımladığı Sözlük çalışmasıa devambaşlıklı yazısında bir alıntı;
Mikyas “ölçü”; ilk kez 1900 tarihli Kamus-ı Türki’de görülen ilave anlamı “harita ölçeği”. Mevki “konum, konak”, yine aynı sözlükte ilk kez “vapur, tren ve tiyatroda farklı fiyatı olan bölüm”. Aynı sözlükten devam: iptidai (primitif, ilkel), tahkikat (recherche), inzal (ejaculation), teşrî (legislation, yasama), peyk (satellite, uydu), rüşeym (embryon), aksülamel (réaction, tepki), mazbata, vukuat. “Yürürlükteki yasa ve kurallar” anlamında mevzuat ilk kez 1945’te sözlüğe girmiş. 1945’te ilk kez görülen diğerleri: zerk etmek (injection), vecize (locution), insiyak (instincte, içgüdü), inkişaf (dévélopement). Osmanlının uydurmasyoncası Öztürkçecilerden zerre geri kalmıyor.
Soñ satırda yer alan, altını çizdiğim sözleme değinmek istiyorum. Nişanyan'a göre Türkçede hiç yeñi sözcük türetilmemeli herhalde? Yani Osmanlı devrinde ortaya çıkarılmış yeni sözcükler de uydurma, Cumhuriyet döneminde türetilmiş olanlar zaten uydurma... Ee? Ne yapacağız? Türkçe 1000 yıl öñceki sözcük haznesine bir tek yeñi sözcük ekleyemez mi? Bu ne biçim bir görüştür? Acaba Nişanyan Ermenice için de aynı görüşte mi? Zira Ermenicede
telefon'a,
radyo'ya,
televizyon'a bile Ermenice karşılıklar
uydurulmuştur! (Nişanyan'ıñ mantığıyla).
Nişanyan'ıñ yazısınıñ tümünü okuyuñuz. Evet, Osmanlılar 1900'lerde pek çok yeñi sözcük türettiler ve bu türetimleri Arapçadan, Farsçadan kimileyin de her iki dilden harmanlayarak yaptılar. Cumhuriyet döneminde de Türkçe köklerden yeñi türetimler yapıldı. İşte bu aşamada Osmanlıcacılar, Osmanlılarıñ türettikleri sözcükleri kabul ediyorlar ancak Cumhuriyet döneminde türetilmiş olan sözcükleri
uydurma olarak nitelendiriyorlar. Bu bağlamda kendileriyle çelişiyorlar, apaçık bir Türkçe düşmanlığı içinde oldukları görülüyor. Nişanyan ise her iki dönemde türetilenleri de
uydurma olarak nitelendiriyor, bu bağlamda Osmanlıcılara göre daha tutarlı (söz konusu Ermenice olunca sus pus oluyor tabii orası ayrı).
Burada Nişanyan'a sormak istediğim şudur; Peki Fransızcadaki bu sözcükler gökten zembille mi indiler? Ağaçtan toplanan doğal sözcükler midirler? Yerden ot gibi mi bittiler? Yoksa big-bang'den beri var olan sözcükler midirler? Söz gelimi alıntıladığım bölümde geçen;
primitif,
recherche,
ejaculation,
legislation,
satellite,
embryon,
réaction sözcükleri türetilmediler mi? Ezelden beri varlar mı? Hadi diyelim ki tümü Latinceden gelen sözcükler, bunları Fransızlar türetmedi, peki Latincede bu sözcükler her şey gaz ve toz bulutuyken de varlar mıydı? Öyle ya da böyle, dünya üzerindeki
tüm dillerdeki
tüm sözcükler türetimdir, kişilerce oluşturulmuşlardır. Sözcük türetmeniñ bir bitiş tarihi yoktur, "
artık yeñi sözcük türetilemez" gibi bir şey söylenemez. Dildir bu, din değil,
içtihat kapısı kapanmaz 
Baña soracak olursañız ne Latince, ne Fransızca, ne Osmanlıca ne de Türkçe sözcükler uydurma değildir. Eğer kurallara uygun bir biçimde oluşturuldularsa tümü
türetimdir ve meşrudur.
Nişanyan'ıñ bakış açısıyla düşünecek olursak, Osmanlılar yukarıdaki alıntıda geçen sözcükleri türetmemeliydiler, Fransızcalarını almalıydılar, kendisiniñ yorumundan bu çıkar. Fransızlar türetebilir, Ermeniler de türetebilir ancak Türkler türetemez...
Bu düşünce yapısı Osmanlıcılarda da vardır. Söz gelimi
1909 yılına dek dilde olmayan âbide sözcüğü, hem de Arapçadan olmak suretiyle
türetilebilir, ancak Türkçe köklerden
anıt türetilemez... Ee, sen âbide'yi türettiñ ya aga... Arapçadan
olur, Türkçeden
olmaz, tipik ırkçılık.
Baña soracak olursañız, bu konudaki düşüncem şudur; İsteyen
monument desin, isteyen
âbide, isteyen
anıt. Hiçbiri uydurma kaydırma değildir, tümü
türetimdir. Kimse kimseye dil dayatamaz, dayatmamalıdır. Kim, hangi dili kullanmak istiyorsa onu kullanır. Bu isteğiñ, bir Laz'ıñ ya da Kürd'üñ kendi dilini kullanmak istemesinden hiçbir farkı yoktur. Batıcılarıñ, istiyorlarsa monument'i, Osmanlıcılarıñ âbide'yi, Türkleriñ de anıt'ı kullanmak eñ doğal haklarıdır.