Bu tür sözcüklerdeki
dal kısmınıñ Nişanyan'ıñ iddia ettiği gibi "
sallayan" añlamında değil, "
çıplak, yalıñ" añlamında olduğunu düşünüyorum. Örnekleri tek tek açıklayacağım;
Dalkavuk, bence "
çıplak kavuk" demektir, yani çevresine sarık dolanmamış olan
yalıñ kavuk. Osmanlı çağında, kavuğuñ çevresine sarık dolayabilmek yalñızca üst düzeylerdeki kişilere özgüydü, alt kademedeki kişiler yalıñ kavuk takarlardı. Yani bu konumdaki kişiler, üst düzeydekilere sürekli "
ağam, paşam" derler kavuk sallarlardı, yalakalık yaparladı ki yükselebilsinler. Bu nedenle dalkavuk sözü bugün hâlâ makam sahipleri karşısında yasılan kişiler için kullanılır.
Dalkılıç da "
çıplak/yalıñ kılıç" yani kınından çekilmiş kılıç demektir.
Gelelim diğerlerine,
yarak sözcüğü Eski Türkçede "
silah 2. alet" demektir <
yara- "
yaramak, işe yaramak 2. işlemek" kökünden gelir. Yani kılıcı da kapsayan bir sözcüktür, dolayısıyla
dalyarak aslında
dalkılıç gibi "
kılıcını kınından çekmiş, silahını hazırlamış, savaşa hazır, gözüpek" demektir. Ancak bugün nasıl ki argoda erkeklik organına "
alet" deniyorsa, eski devirde de öñceleri argo olarak malum uzva
yarak denmiştir, ancak zaman içinde özgün añlamı kullanımdan düşüp unutulunca yalñızca "
erkeklik uzvu" añlamı kalmış, oysa diğer Türk Dillerinde hâlâ "
silah 2. alet" añlamı yaşar. Yarak sözcüğünüñ añlamı değiştikten soñra
dalyarak "
erkeklik uzvu açıkta gezen, çıplak" añlamındaymış gibi algılanmış ve buradan esinlenmeyle çok daha soñraki dönemlerde
daltaşak "
çıplak taşak" sözü türetilmiştir.
Nişanyan'ıñ değinmediği bir sözcük daha var;
daltaban. Bu sözcüğü açık ki "
taban sallayan" olarak algılayamayız, çünkü taban sallanmaz. Bu sözcük açıktır ki "
çıplak/yalıñ taban" yani "
yalıñ ayak" demektir.
Peki
dal sözü nasıl oluyor da "
çıplak, yalıñ" añlamında oluyor, kökeni nedir? Öñcelikle bu sözü ağaçlardaki
dal ile karıştırmayalım, o dal başka dal

Burada yapacağım kökenleme çıkarımı baña aittir, yañlışımı saptayan düzeltebilir. Öñcelikle bence *
ta- "
çıplak olmak, yalıñ olmak" diye bir ana kök olmalı. Bu kökten > *
tal "
çıplak, yalıñ" türemiş olmalıdır. Hatta belki buradan >
tala- "
soymak" >
talan "
soygun" türemesi olmuş diyebiliriz.
Aynı ana kökten >
taz "
başı çıplak olan" >
daz "
kel" >
tazla- "
kelleşmek" >
tazlak "
dazlak" türemesi olası gözüküyor.
Biraz zorlama gibi olacak ama belki
taş "
üzerinde ot vb. bitmeyen şey, yalıñsak madde" sözü de bu kökten geliyor olabilir(?) (
bu soñ örnekte pek ısrarcı değilim). Tabii şöyle bir durum var, bugünkü
taş sözcüğü aslında uzun a iledir yani >
tâş. Daha da eski döneme, İlk Türkçe (
Pre-Turkic) dönemine gidersek de bu sözcük *
tâlç biçimindedir.
Dal sözcüğü uzun a ile mi kısa a ile mi bilmiyorum, eğer kısa a ileyse
taş için, bu kökten geliyor diyemeyiz. Bir de
tala- eyleminiñ "
ısırmak 2. tahriş etmek" añlamı var (
ör: it dalaşı), meselâ koluñuzu, ayağıñızı duvara vb. sürttüñüz diyelim, bu sürtünmeden dolayı duvar koluñuzu/ayağıñızı dalar... Yani bu kökten >
talan "
tahrip etmek, bir yere saldırıp tarumar etmek" añlamında da olabilir.
Dolayısıyla kuşkulu/sallantılı olan
tala- ile
taş örneklerini dizelgeden çıkarsak da olur. Bu iki örnek devre dışı kalsa da *
ta- "
çıplak/yalıñ olmak" biçiminde bir ana kökü kurgulamak için elimizde
taz "
çıplak başlı" gibi bir örnek var. Yalñızca bu sağlam örnek ile de *
ta- ana kökünden > *
tal >
dal "
çıplak, yalıñ" sözüne ulaşabiliriz.